27 Kasım 2011 Pazar

Temcit Pilavı

Programın akıbeti konusunda kamuoyuna hatta üstadın kendisine bir soru yöneltilse ve program bir yemeğe benzetilmek istense, alınacak olan cevap bundan başkası olamaz.

NTV'nin yayın politikasından mıdır, Vedat Milor'un yoğun programından mıdır bilmiyorum ama Tadı Damağımda son 6 ayda 3. kez 4 haftalık arasını vermiş bulunmakta.

Eskiden de aralar veriliyordu ama bu sıklıkla vuku bulmuyordu. Bu durum da, benzetmenin yerindeliği konusunda şüphe götürmüyor.

24 Kasım 2011 Perşembe

Ben büyüdüm, peki Sen?


Ergenlik zor şey vesselam. Kimliğini bulmaya çalışma, ne işe yaradığını sorgulama, varlığının, değerinin nerede olduğunu bilme, karışık duygular, aşk meşk meseleleri... aslında bunlar ergenlikten sonra bile daha ileriki yaşlarda dahi devam edebilen içsel durumlar. 15 yaşındaki Oliver Tate de, hem ergenlik zamanlarının etrafında dönen, hem de zaten farklı bir çocuk olduğundan ortaya çıkan bu ingiliz filmi de insanı bir denizaltıyla suyun içine götürüyor. Su tabi burada benim için filmdeki herkesin iç dünyasını temsil ediyor. Bu sulara Oliver denizaltıyla kendi gözlemleriyle, hissettikleriyle, gelecekte neyi isteyip/istemediğine göre girişler yapıyor. Oliver ailesinin bir arada olmasını istiyor, bu arada sevgilisinin hayatıyla ilgili de yanında olması gerekiyor. İşte uyum sağlayamama, toplayıcı, birleştirici olamama buralarda daha çok baş gösteriyor. Gayet basit... Oliver henüz büyüyor ve öğreniyor. 

Filmde absürd durumlar var. Komik, anlamsız gibi geliyor ama hiç de öyle değil. Bu komiklik içerisinde baskın olan bence daha çok dram. Bir de İngiltere'nin o puslu havasını, Alex Turner'ın film için yaptığı o melankolik, insanı sessizce gıdıklayan şarkıları eklersek... Submarine hepimizin kendisinden bir şeyler bulacağı 1.5 saatlik bir güzelliğe sebep oluyor.


20 Kasım 2011 Pazar

Duvarlar da Konuşur


Adriana Varejão
Fontana Usulü Kesikli Duvar, İstanbul
[Parede com Incisões à la Fontana, İstambul], 2011 

Geçtiğimiz günlerde sona eren (İsimsiz) 12. İstanbul Bienali'nde beni pek çok etkileyen yapıt vardı. Bu da onlardan biri. Soyutlama kısmında yer alan bu çalışma Brezilya'dan Adriana Varejão'ya ait. Kesik duvardan bağıran acı, gerçek, ama ben buradayım diyen hayat! Evet açılmış, kesilmiş bir beden gibi. Acı çekiyor, yarası gözüküyor, hissediyor, hissettiriyor. 


7 Kasım 2011 Pazartesi

mAd Men



4. sezonda o kadar çok şey oldu-bitti'ye getirildi ki, ben sağlam dizilerin sönük sezonlarını süregelmediği sürece geçiş sezonu olarak nitelendirmeyi tercih ederim, bu sezonda aklımda kalan en belirgin şey Roger Sterling'in bize göre retrospektif kendisine göre fütüristik ofisi oldu.

6 Kasım 2011 Pazar

Biz ve Onlar Değil de Hepimiz



Biz insanlar değişken varlıklarız. Bu özelliğimizi her zaman çok sevmişimdir. Peki ne yöne doğru değişiyoruz? İyi ye doğru mu, kötüye, umuda, arsızlığa, yok etmeye, sevgisizliğe... doğru mu? İnsan hallerinden bir parça, yolumuzu kaybetmemize engel olsun diye küçük-büyük zevkle izleyebileceğimiz bir Studio Ghibli filmi: Kari-gurashi no Arietti. Mary Norton romanından uyarlama olan bu filmin senaryosunda çok sevdiğim Hayao Miyazaki de var. İlk yönetmenliği olan ama Miyazaki yanında çalıştığı pek belli olan Hiromashi Yonebayashi filmi olan Kari-gurashi no Arietti 2010 yapımı. 1997'de Hollywood (The Borrowers) versiyonu da uyarlanmış ama Japonya'dan gelen animasyonun farkını anlatmaya bile gerek yok sanırım.



Clock ailesi bildiğimiz ailelerden biraz farklı. Farkları sadece boylarının düşündüğümüzden epeyce küçük olması. Bu 10 cm boyundaki küçük insanlar evlerinde yaşadığı büyük insanların (yani bizlerin) fark etmeyecekleri yiyeceklerinden, eşyalarından bazı şeyleri ödünç alıyorlar. Zaten filmin ingilizce adlarından biri de The Borrower Arrietty. Ailenin 14 yaşındaki kızı Arrietty, güçlü, meraklı, ailesine bağlı bir kız. Bir gün yaşadıkları eve büyükannesinin yanında kalmak üzere genç bir çocuk geliyor. Sho da küçük insanların varlığından haberdar. Arietti ile aralarında bir bağ oluşuyor. Ariettiy bu hasta çocuğa umut oluyor, Sho Arietti içinse büyük insanların korkunç dünyasında güvenebileceği, onlara zarar vermeyecek... birilerinin olduğuna inanmasına ve arkadaş kazanmasına vesile oluyor. Her ikisi de birbirleri için önemli oluyor diyebilirim.

Bu hem komik hem hüzünlü animasyonda yine Ghibli'den beklenildiği üzere harika görsellik ve ayrıntılar var. Cécile Corbel tarafından yapılan soundtrack ise o kadar güzel ki. İnsanın dinlerken Arietty'i, ailesini, Sho'yu düşünmemesi imkansız. Arietty, filmi izlerken hem kendisine olan güveniyle, inancıyla yüzümü güldürürken; bir yandan da yaşadığımız şu dünyada bizim gibi olmayan herkese, her canlıya, her şeye... karşı düşüncelere, yaşamlarına karşı müdahelelere, ayrımcılığa, onların yavaş yavaş yok edilmesine dair gerçekleri söylemesini duymazdan gelemedim. Ama her şeye rağmen; Arietty ve Sho'nun gösterdiği inançlardan biri hep geçerli sanırım: Umut!




3 Kasım 2011 Perşembe

Hollywood Klişesi Güzelliği



Romantik, komedi bir Hollywood filminden ne beklersiniz? 

"Klişe her şey. Ayrılan çift/ler, aşka inanmayan ama aşkın dibine düşen insan/lar, evli ya da sevgilisi olanların aldatma durumu, gençlik, aile kavramı üzerinden sevgililiğe bakış, ki burada babanın kızının sevgilisine olan yaklaşımından bahsediyoruz, paranın gücü, yakışıklı erkekler..."

Crazy, Stupid, Love filmi kısmen de olsa bu klişelere sahip. Ama önemli olan bu klişelerin farkında olması ve bunu verirken de yalpalamaması. Eşinin orta yaş bunalımından, artık hep aynı olan evlilikten kısacası heyecansızlıktan... dolayı ondan boşanmak istediğini öğrenen Cal (Steve Carell) ve çevresindeki insanlar etrafında yaşanan olayları, ilişkileri Glenn Ficarra ve John Requa yönetmenliğinde izliyoruz. Ayrılmak isteyen eş Emiliy (Julianne Moore) gibi harika bir oyuncu, Cal'ı kendisine getirecek, tepeden tırnağa giydirecek, hayatına stil katacak, ilişkilerini düzenleyecek adamsa çapkın, zengin, metroseksüel Jacob (Ryan Gosling). Jacob'ın karşısına çıkan farklı "o kız" kontenjanından ise Hannah (Emma Stone) Hani Steve Carell'ı hepimiz biliriz. Kendisi doğal komik adamlardan biri. Peki ilk gerçek ve tam anlamıyla böyle bir komedi filminde yer alan Gosling nasıl? İşte sinemaseverler hatta bayanlar... hazırlıklı olun derim! Ben ki onun filmografisinde böyle bir filme alışkın değilim ve başlarda biraz "acaba nasıl? hep dram oynayan bir adam?.." diye düşünsem de; o yine görevini başarıyla tamamlamış. Eee iyi gerçekten iyi oyuncu olmak böyle bir şey olsa gerek, Ryan Gosling'ten uzaklaşmaya çalışarak, filmin sizi olur olmadık zamanlarda şaşırtabileceğini belirteyim. Tesadüf mü desek kader mi desek... insanların, olayların birbirlerine bağlantı durumu, "dünya da küçük yer" diyebileceğimiz şeyler...

Film daha çok Cal'ın dünyasından bize gözüküyor. Diğer karakterlerin de hayatlarına dair daha çok şey öğrenme merakım pek giderilmese de, bu romantik/komedi filmlerinde olabilirliği yüksek şeylerden biri diye düşünerek çok da önemsemiyorum. Ne de olsa bu kafa yormayan, eğlenceli vakit geçirten, sevilen oyuncuyu tekrar beyaz perdede görme mutluluğu yaşatan yılın en iyi komedilerinden biri. Belki de en iyisi.