2 Ekim 2015 Cuma

Fırtınam Felaketim Hasretim*



"Gelgit veya Med Cezir: Bir gök cisminin başka bir gök cismine uyguladığı kütle çekimi nedeniyle her iki cisimde meydana gelen şekil bozulmaları."

Doğa olayını nasıl diziye bağladın/bağlayacaksın ey blogger arkadaş diyeceklere merhaba!


Yayınlanan son bölümde kafamın içinde hep Levent Yüksel'in Med Cezir albümü çaldı. Çoğumuzun dinlediğini, kendine ait duygular hissettiği, unutulmaz bir albümdür. Yıllar geçse de eskimeyecek türden bir şaheser. Defne ve Ömer ilişkisinin birbirlerinde yarattığı tutkuyu, aşkı, değişimleri, çarpmaları, darbeleri, çatışmaları, karmaşıklıkları, keskinlikleri, kızgınlıkları, fırtınaları... başka türlü açıklayacak olay var mıydı? Med Cezir onlara çok uydu. İstanbul'da bir restoranda, karşısındaki kadından hiç hoşlanmadığı her halinden belli olan bir adamla; ömrü hayatını değiştirecek, mucizeler başlatacak, biricik adamın biricik asistanı olacak kadının fırtınaları ve hasretleri çoktan yazılmıştı, o gün hepsi başladı!

Kiralık Aşk için 14 bölüm neden yazmayı bekledim onu dahi daha kendime anlatamıyorum ki, Gelgiti açıklayayım, içime öyle doğdu, öyle şey oldu :) Şunu söylemek isterim ilk önce yıllardan beri forumlarda dizi, sinema yorumu yazdım kendimce. Sonra eş zamanlı blog yazmaya başladım. (Şu an okuduğunuz, o zamanlar arkadaşım, sonra sevgilim, sonra eşim olacak Spotless Mind ile kurduğum bu blog) Ne oldu ne bitti bloga yazmayı farkında olmayarak bırakmışım, yazmayı çok sevdiğim halde. Evet itiraf ediyorum 2 yıl kadar yazmamışım. Çocuğum olsa 2 yaşına gelecekti. Ayıp gerçekten!

Türk dizilerini izleme, sevme, bağlanma durumum, nötr şeklinde ifade edebileceğim bir durum. He bazen pozitif-nötr de oluyor ama o diziler de o kadar az ki. Neyse, bu yazın güneş tadında sımsıcak dizisi Kiralık Aşk'ın ilk bölümünde o yanakları al al eden enerjiyi hissettim ki gün geçtikçe daha çok sevdim bu diziyi. Öyle sevmişim ki, bloguma tekrar dönmeme vesile oldun be Kiralık Aşk. Çok saol! Senaryosunu, o çok sevdiğimiz, birlikte onları izlerken gözlerimizde kalpler çıkartan Elçin Sangu ve Barış Arduç'u, hayatımıza Koray gibi bir karakteri sokan Onur Büyüktopçu'yu (ki kendisine oyunculuğu yanında bir de cast direktörü olarak da teşekkür etmeliyiz, bu ekibin toplanmasında katkısının çok olması sebebiyle), dillere pelesenk olmuş Aydilge'li jeneriği, dizide kullandıkları müzikleri daha yazsam sayfalar sürecek olan diğer sebeplerle hepimiz çok sevdik Kiralık Aşk'ı. İyi ki de sevdik. Sevilmeyecek gibi değildi ki. Neden sevdiğimizi başka bir blog yazısında anlatmak da iyi fikir eveet ;)



Başından beri gelgitli olan ilişkinin baş kahramanları Ömer ve Defne'nin ilk kez birbirlerine bu kadar yakın oldukları, hayatları hakkında yan yana olduklarında tanık oldukları, uzak kaldıklarında yaşadıkları anları anlamaya ve anlatmaya çalıştıkları yer Ömer'in aile yadigarı sıcak evinden başka yer değildir. Ömer'in kendisini bulduğu, bazen kaçtığı, içini açtığı, ailesinin izleri olduğu için çokça samimi olan bu evin asıl sahibinin; Ömer'in muhteşem edebiyatlı sözleriyle Defne olduğunu anlıyoruz. Çünkü aşkı kendisinden öte yaşayan birine yakışır ancak şu cümle: "Sana benzesin, bu ev, şehirdeki ev, ben, her şey sana benzesin istiyorum." Daha nasıl anlatılır artık Defne Ömer olmuştur, Ömer de Defne!


Mevsim tam pazı mevsimi değil ama aşıklarımız için pazıyı bulmak da sorun değildir. Yeter ki gönüller bir olsun. Zaten Defne belki de ilişkileri için birbirlerine geç kalıp/kalmadıklarını "pazı" vasıtasıyla soruyor ve Ömer'inden o net cevabı alıyor: " Tam zamanı!"





Defne ve Ömer'in karakterleri için ayrı bir yazı lazım ama şu kısa ziyaretimde Defne için şunu söylemek isterim. Defne'nin Ömer'e kadar bir erkek arkadaşı, sevdiceği olmamış. Bunu Elçin Sangu da bir röportajda söylemişti. 2. bölümde Anane Defne için "Sağda, solda kimlerle geziyor." deyince, Serdar ve Ekmek Arası böyle bir şeyin olamayacağını bildiklerinden kıkır kıkır gülmüşlerdi. Hatta Esra "Ablam istese de öyle şeyler yapamaz" "Ablam karşı cins konusunda biraz salaktır." deyip, Defne'ye feci bir gol atmıştı. O da yetmemiş Serdar, Defne'nin çocukken sucunun oğluna olan aşkını anlatmış, sevgisini belli etme biçimi olarak çocuğun kafasına taş attığını söylemişti. Ayyy canım Defne yaa, sen ne tatlı, ne utangaç, ne sevdiğini belli edemez biriymişsin :)

Dizinin başından beri Defne'yi gözlemliyoruz, gerçekten Esra ve Serdar haklı. Ömer'in sevdiğini ifade etme ve gösterme şekliyle, Defne'ninki arasında epey fark var. Bunun sebebi Defne'nin karşı cins konusunda işe yarar tecrübesinin olmaması ve kendisinin de Nihan'a ifade ettiği gibi "Aşk meşk konularına şu kadarcık kafam basmıyor. Yeteneğim yok yani bence." söyleminden başka ne çıkarabiliriz ki? :)

Bu yüzden kimilerine klişe gelebilecek, Ömer'e sorduğu "Neden ben?" sorusunu ben hiç yadırgamıyorum. İlk defa aile, arkadaş, dost sevgisinden farklı türden bir sevgiyle karşı karşıya olan biri bu masum soruyu sorabilir. Üstelik karşısında her sözüyle Defne'sini ve bizleri çarpım tablosuna dönüştüren Ömer'in bu soru karşısında ne diyeceği merakla beklenirken. Tabi ki Ömer verdiği cevapla yine havai fişekler patlatıyordu! Yaşasındı, ışıklar yansın, alevler çıksın, renkler birbirine karışsın, gökyüzü dans etsindi!

Aşk gerçekten İso ve Nihan'ın konuşmasında geçtiği gibi insanları büyüten bir şey. Dizide aşkın değiştirdiği, büyüttüğü, yenilediği karakterler izliyoruz. Başta Ömer olmak üzere, dizideki kalbur üstü kesimden Sinan ve Yasemin aşkın değiştiren yüzünü iyice yaşayan karakterler haline geliyor. Sinan'a gidip kişiliğinin kötü yanları için ağlayan, Lila'ya dahi farklı davranan ve dengesinin sarsıldığını Turgut Uyar'la anlatmaya çalışan Yasemin'i çok sevdik değil mi? İşte aşk ve değiştirdikleri.



Yasemin'i böyle sevebileceğimiz aklımıza gelmezdi. Senaryonun, Yasemin için İso'yu devreye sokması gerçekten takdire şayan. Öperim. Fakat dizinin başından beri kendisini Kaf Dağı'nda gören, Ömer ve Defne ilişkisinin yaratıcısı zanneden (tamam kabul edelim bu ilişkide Defne'yi asistan yapman kadar bir parmağın var Neriman), ilişkiyi yönetebileceğini zanneden Neriman'a ne demeli? Defne, Ömer'in de dediği gibi kendi, olduğu gibi biri. Eğer Neriman'ın aldığı kıyafetler dışında, Neriman'ın istediklerini yapsaydı Defne, Ömer Defne'ye aşık olur muydu? Zannetmiyorum. İyi ki Defne her zamanki gibi başına buyruk, olduğu gibi olmuş ki, kendisini Ömer'e sevdirmiş. Neriman'ın bu durumdan olumlu anlamda değişim yaşayacağına inanmak istiyorum.

Neriman'la ilgili son bölümlerde epey darbe aldık ama Neriman'ı bu noktada suçlamıyorum. Çünkü Neriman hiç bu yanını gizlemedi dürüst olalım. Neriman Ömer ve Defne ilişkisini 2 kez sabote etti. İlk olarak Defne'nin doğum günü partisi hazırlığında kızcağızı demoralize etmişti. Sen kimsin, Ömer kim, biz kimiz temalı konuşma karşısında Defne planlı-programlı-hesapçı bir insan olmadığını gösterip, içinde yanardağ patlaması yaşayarak o güzelim kitabı Yasemin'e vermişti. Yadırgamadım. Kalbiyle hamur gibi oynanmıştı. Ne yapsındı?

İkincisinde ise Necmi'nin gelecek tehlikeyi sezmesine bile aldırmayarak, yine Defne üzerinden muhteşem oyununu oynadı. Karşımızdaki insanların duygularını bilmeden, empati kurmadan, önemsemeden döşediğimiz yollar bir gün, depremle ikiye ayrılır, bizi içine çekebilir. İşte Ömer ve Defne'nin kısa süreli mutluluğunu bozan Neriman'ın depremi Necmi oldu. Üzüldüm mü? Kesinlikle hayır! Bir süre daha Neriman değişmeyecek bunu yeni bölüm fragmanından anlayabiliyoruz ama bu deprem kendisini değiştirmekte uzun vadede yararlı olacaktır.



Gelelim bu bölümün 2 kırılma noktasına. Gerçi üstte biraz üzerinden geçtim fakat üzerinde yazmak, duygulanmak, tekrar bir ahh çekmek lazım. Defne'den başlamak isterim. Kendi adıma şunu söylemek isterim bu hikayede en çok zor durumda olan kişi Defne. Abisi için girdiği sonunu tahmin edemediği (her zamanki plansız, ani kararlar alan, sorgusuz, sualsiz Defne), yüzünü-ismini dahi bilmediği biri için "dokunmak yok" diye kurallar koyan, sonunda aşık olduğunu görüp; karşısındaki adamın o iyi kalbine, aşkına, insanlığına ayıp ettiğini anlayan Defne Ömer'in de ona karşı duygular beslediğini anladığın da bu aşka direk daldı. Elinden başka bir şey gelmezdi ki. Girdiği oyunu unuttu. Çok doğal bir şey bu, adı AŞK olunca insan doğru dürüst bir şey düşünemiyor, kaptırıyor kendini işte. Fakat sonunda gerçekler uzaklardan nanik yapa yapa gelmeye başlayınca Defne bulutların üstünden aniden düştü ve Ömerini bırakma kararı aldı. Onun yerinde olsaydım, ne yapardım inanın bilmiyorum. Defne olmak şu durumda çok zor.

Nereden çıktığına anlam veremediğimiz Feryal karakteri hepimizin hatırladığı gibi Defne ve Ömerciğimizin aşkının başlamasına gayet de güzel vesile olmuştu. Defne "ev basar gibi" Ömer'in kapısına dayandığında ve sonrasında gelişen marka modeli aydınlanma konuşması, Feryal Hanım'lı kıskançlık soruları eşliğinde vuslata erecek olan çiftimiz, Defne'nin kaçışıyla Ömer'e birçok şeyi çark ettirmişti. Ömerciğimiz Defne gittikten sonra bir "Ohhh" çekerek masaya oturup hülyalara dalmıştı. İşte bu mutluluk "O da beni seviyor!" hali, Ömer'in aile yadigarı evinde "Sevdiğim kadınla evimizdeyiz, hiç olmadığım kadar mutluyum" iç düşüncelerini ellerinde çiçeklerle yine bir "Ohhh" çekerek hem kendi içini hem de bizim içimizi ferahlattı. Ferahlığın hemen sonra "kızma" diyen Defne'nin notu karşısında, suskunluğa, inanmayışa, acıya, kırgınlığa dönüşeceğini bilemeden.

O can haliyle sevdiğine aldığı çiçeği de, vazoyu da parçalaması onun canını acıtmadı, bizi acıttı. Burada araya girmek lazım. Barış Arduç vazoyu tek hamlede kırmış ve elinde ciddi olmamakla birlikte kanama gerçekleşmiş. Zaten sahne duygu dolu, bir de böyle atraksiyonlar yapınca Barış, tadından yenmiyor biliyor musun :) Oturduğu sandalyede ağlarken, nereden bilecekti Defnesi de aynı yerde oturmuş, ağlamıştı. Hele arkasına dönüp eve bir bakışı vardı ki... İşte o an ev, Defne, Ömer, Defne'nin gülümsemesi her şey parçalandı, gitti. İkisinin mutlu olduğu bu ev semboldü. Defne de gidince, parçalandı :( Eternal Sunshine of The Spotless Mind (TR vizyon ismiyle Sil Baştan) filmini izleyenler bilir. Joel ve Clementine Montauk sahilindeki bir evdeyken anıların giderek yok olmasıyla birlikte, ikisinin de kendilerini "bir" hissettikleri o ev de yavaştan yıkılmaya başlar. İşte Ömer'in eve bakışıyla giden hayaller, anılar, umutlar ben de ESOTSM etkisini yarattı.



İkinci kırılma noktası, Ömer'in Sinan'a gidip dertleşmesini hiç beklemiyordum. Bu zamana kadar Ömer-Sinan arkadaşlığının derinine inemedik. Sinan'ın konuşmalarından hep arkadaşlıklarını duyduk. Ömer tarafından arkadaşlıklarına dair bir şey duyamadık. Lise çağından beri arkadaşlar. İş yerinde ortaklar. Peri kızı Defne sayesinde ilişkilerinin gerçek boyutunu dertleşme vasıtasıyla izledik. Sinan'a harika bir şekilde can veren Salih Bademci'nin içinde, en güzel yerinde sakladığı Defne'nin kalbinin Ömer'e ait olduğunu öğrendiğindeki hali erkekleri bile mahvetti değil mi? Kimse karşı çıkamaz. Sinan'ın aşkını değil de, dostluğunu, kardeşliğini seçmesi de bir senaryo başarısıdır diye düşünüyorum. Sinan'ın üzülmesini hiçbir Kiralık Aşk izleyicisi istemedi, istemez de çünkü Sinan bu dizinin bizim yüzümüzü güldüren, hayatın sıkıcı olmadığını göstermeye çalışan, iyi niyetli taraflarından biri. Sinan üzüldü ama bu üzülmesi yeni bir aşkla evrilecek, gelmesini beklediğimiz Sude ile.

Peki şimdi neler olacak? Albertine Kayıp romanındaki gibi adam kadının gitmesine izin verip, aşksızlığa, sevgisizliğe dayanamayıp; aşka geri mi dönecek? Kitap sanki boşuna işlenmedi gibi geliyor dizide. Her şeye hazırlıklı olmak lazım konu Defne ve Ömer olunca. Benim tek isteğim bu ikilinin acıyı da, coşkuyu da, aşkı da bize sonuna kadar yaşatmaları. Aşkın her hali Ömer ve Defne'yle çok güzel!

Hüzün ve acı sahnesinde çalan Badem sizce Defne'nin duygularını çok iyi anlatmadı mı? Defne, Ömer'e söylemiyor mu ya da söylemeyecek mi, Ömer'in peşinden gözyaşlarını silmek için koşmayacak mı? İşte o sözler:

Kara gözlerinden bir damla yaş düşünce
Güzel yüzün yanakların ıslanır
Kara gözlerinden bir damla yaş düşünce
Hüzün keder yüreğime yaslanır

Sen ağlama bir damla gözyaşın yeter
Sen üzülme gülüm gamzende güllerin biter
Yollarıma taş koysalar döneceğim
Gözlerinden yaşlarını sileceğim


*Levent Yüksel - Med Cezir








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder